Aradaki fark o yıllarda ‘manda’yı savunanların çoğunun kendi dinamiklerimizle kalkınmamızın yetersizliğine samimiyetle inanmasıydı ve çoğu fikrinin yanlış olduğunu savaştan önce veya sonra görerek Cumhuriyet’e gönülden bağlı olarak hizmet vermişlerdi. Bugün ise AB, ABD savunucularının çoğu “bağımsızlık” diyenlere “dinozor”, “geri kafalı”, “çağdışı” , “Türkiye’yi dünyadan soyutluyorlar” diye saldırıyor. 1989 bahar eylemlerini ve sonrasında Ankara’ya yürüyen, Tekel direnişinde, bu yaz Bursa’da, Eskişehir’de, Ankara’da ayağa kalkan işçi sınıfını, Haziran’da ayaklanan milyonları görmüyorlar, hala ABD’den, AB’den demokrasi bekliyorlar. Bu halkı küçümsemek, halktan ümidi kesmek değil de nedir?
Oysa Atatürk “hangi istiklâl vardır ki, ecnebilerin nasihatları ile, ecnebilerin planlarıyla yükselebilmiş olsun? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir” dememiş miydi?
Sonunda Amerikan Kongresi’ne bir mektup yazılarak “manda” istenmesini öneren Rauf Bey’in bulduğu çözüm kabul edilir ve ABD Kongresi’ne bir mektup yazılır. Oysa ABD Monreo Doktrini’ne dönerek Avrupa sorunlarından uzaklaşmıştır. ABD bu konuyla ilgilenmez ve manda konusu da kapanır.
Bu arada Trabzon’dan gelen bir telgrafla, Sivas Kongresi’nin genel kongre olmasına ve bir Temsil Heyeti seçmesine karşı olduklarını bildirdiler. Erzurum’dan da buna benzer haberler geliyordu. Hatta Kazım Karabekir Paşa da Trabzon delegelerinin görüşlerini paylaşmaktadır. Diğer yandan Elazığ Valisi Ali Galip’in İngilizlerin de yardımı sağlayıp Kongreyi basacağı duyuldu. Fakat haberi önceden alan kuvvetlerimizin karşısına çıkma cesaretini gösteremedi. Kongre 11 Eylül’de çalışmalarını başarıyla tamamlar.
Kongre kararları
1. Milli sınırları (Misak-ı Milli) içerisinde vatan bölünmez bir bütündür, parçalanamaz.
2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet topyekün kendisini savunacak ve direnecektir.
3. İstanbul Hükümeti, harici bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.
Bu madde ile İstanbul Hükümetinin millet menfaatlerine aykırı herhangi bir karar veya davranışına milletin kayıtsız kalmayacağı, gerektiğinde milli iradeye dayanan bir hükümetin derhal kurulacağı açıkça belirtiliyordu.
4. Kuvay-ı Milliye’yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak temel esastır.
Her ne kadar padişaha bağlılık bildirisi hazırlanmış olsa da artık Millet, egemenliği kendi eline almıştı ve kendi hâkimiyetinden başka hiçbir güç tanımıyordu. Bu esas Cumhuriyet yönetimin kurulacağını ortaya koymaktadır; bu nedenle Atatürk de Sivas Kongresi için “Cumhuriyet’in temelini burada attık” demiştir.
5. Manda ve himaye kabul edilemez.
6. Milli iradeyi temsil etmek üzere, Meclis-i Mebusan’ın (Millet Meclisi) derhal toplanması mecburidir.
7. Ulusal cemiyetler, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında genel bir teşkilat olarak birleştirilmiştir.
8. Genel teşkilatı idare ve alınan kararları yürütmek için kongre tarafından Temsil Heyeti seçilmiştir. Mustafa Kemal de başkanlığına getirilmiştir.
Atatürk’ü başarı garantisiyle hareket etmiyor
Kongre sonunda “ya başaramazsanız?” diye soran Amerikalı gazeteciye Mustafa Kemal Paşa şu yanıtı verir:
“Bir ulus varlığını ve bağımsızlığını sağlamak için, düşünce sınırlarını aşan girişimler ve fedakârlıklarda bulunduktan sonra başarılı olur. ’başarılı olmazsa’ demek, o ulusun ölmüş olacağına karar vermek demektir.”
İstanbul Hükümeti, bu kongreyi “meşru olmayan bir isyan” olarak değerlendirmişti. Damat Ferit “Anadolu hareketleri, Birinci Dünya Savaşı’nda terfi etmiş bir kaç subayın işidir. Bu hareketler, alevi sönmüş bir saman ateşinden başka bir şey değildir” diyordu. Mustafa Kemal’in buna yanıtı Damat Ferit Hükümeti görevden çekilene kadar İstanbul ile her türlü telgraf ve posta haberleşme ve ulaştırmasını kesmek olmuştu. Sonrasında da Damat Ferit Hükümeti düşecektir.
Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti ile her türlü ilişkinin kesilmesi ile ortaya çıkan otorite boşluğunu, Anadolu’da valilik, kaymakamlık gibi sivil ve askeri yönetimleri Heyet-i Temsiliye’ye bağlayarak değerlendirir.
Böylece Kongre ile ulusal dava için mücadele eden cemiyetler birleştirildiği gibi sivil ve askeri makamlar da ulusal mücadele cephesine katılmış olur.
Milletimizi birleştirelim
Bugün milletçe birlik olamamaktaki en büyük sıkıntı toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesi. Bugün de milletimizi birleştirmek için Atatürk gibi insanları hemen karşı tarafta görmeden anlamaya çalışmalıyız. Kolaycılıkla “çıkarcı, vatan haini, emperyalizm işbirlikçisi, mevki düşkünü, şeriatçı, yobaz, vb” yaftalamadan önce insanları kabul edilmesi olanaklı, kendi çıkarlarına uygun olmayan davranışlara yönelten sebepleri bulmaya çalışmalıyız. Dahası “onları hataya sürüklemede benim de hatalı tutumum rol oynuyor mu?” diye sormalıyız.
Bunları yaptığımız, birbirimizi dinlediğimiz ölçüde toplumsal kutuplaşma azalacak ve emperyalizme karşı milli birliği Sivas Kongresi’ndeki gibi sağlayacağız.