Süleyman Çelikcan


Ne oldu bize böyle?

Ne oldu bize böyle?


Bu başlıktan kastımız, son 5-10 yılda ama özellikle seçimler kulvarına girilen son bir yıl, siyasilerin bilimsel teori, analiz ve tahlilden yoksun yaptıkları polemikler (muğalata) ile milleti basiretsizleştirme şeklinde hayatımıza yansıyor. Çünkü en küçük toplumsal kurum aileden başlayarak apartmanda, işyerinde, mahallede, kentte her kitle örgütü ve birden fazla insanın bir arada yaşadığı her mekânda kısacası ülkede sohbet konusu insan ve insanlık manzumesinin günümüzdeki “çürüme” derecesi üzerinedir. Vatandaş, özellikle 55-60 yaş ve üzeri insanlar, “ne oldu bize öyle” diyerek hep “eski yılları arar ve yaşanmışlıkları anar oldu.” Çünkü her gün, her olay, her gelişme ve çelişmeler bize eskiyi hatırlatır hatta özletir oluyor.
Tabii ki bu durum, sadece ülkemiz ve milletimizin yaşadığı bir hadise değildir. Zira 40-50 ülkeyi gezmiş ve bazı ülkelerde yaşamış dostlarımızdan da aynı yakınmaları dinleyip öğreniyoruz. Her coğrafyanın birçok ve milli kültürleri gelenek, görenekleri dolayısıyla toplumsal tarihleri vardır. Ama saygı, sevgi, merhamet, şefkat, ahlak, ar, namus, hak, hukuk ve bilim, insanlığın on binlerce yılda biriktirdiği insani değerlerdir. Ama bunların mihenk taşı “akıl ile vicdandır”. 
Günümüz toplumuna ve özellikle gençliğimize teknoloji, uygarlık, akademik diye ve post modern sözcüklerle süslenen siyasi literatürde ki adı “liberalizm” olan yaşam modelleri sunulmaktadır. Moda, marka, simge, biçim ve şekil sellik edebiyatıyla iğfal edilen beyinlerin vicdanı da esir alınınca, bu insanlar maalesef kâr hırsının veya sehven birer ticari reklam malzemesi olmaktadırlar. Kişi böylesi bir malzeme haline gelince, görgü, kural, saygı, sevgi, merhamet, vicdan dediğimiz değerler, yani insan ve insanlık çürüyüp tükeniyor. Hâlbuki, hani “komşular birbirinin külüne muhtaçtı,” Lakin, artık komşunun hastalık, ölüm veya düğün haberlerini belki ve ancak telefon ekranından alabiliyoruz. Çünkü başkalaşıp biz olmaktan çıkınca insanlığımıza da yabancılaşıyoruz. Hatta inançsal ve milli kültürümüzde yaratılan tahribatın birer aleti haline getiriliyoruz.
Bu tablo aslında insanlığa “küresel ve ideolojik” bir saldırıdır. Ama bu planın teorisyenleri amaçlarının üstünü örtmek için buna yenilik, değişim, çağdaşlık, bilişim, dijitalizm hatta demokrasinin gücü demektedirler. Oysa bunların yarattığı insan tipi, pratikte tembellik, yalancılık ve nankörlük ahlakıyla buluşturulunca yalnızlaşan kişi acze düşen gereksiz biri konumuna düşmektedir. Halbuki, insan; çalışarak, öğrenerek ve paylaşarak insanlığı ve insanlığa hizmet eden bütün değerleri yarattı ve şekillendirdi. Onun içindir ki geçmişi olmayanın geleceği olmaz. Çünkü her gelecek geçmiş üzerine inşa edilebilir. Ancak dünya da 100 yılda olanların artık birkaç haftada nasıl yaşandığının sebepleriyle farkındayız.    
YAZIMIZIN 2. KISMINA YARIN DEVAM EDECEĞİZ.
 

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.