Mustafa Solak

Tarih: 09.12.2023 14:22

KADININ KÖLELEŞTİRİLMEMESİ İÇİN NE YAPMALI?

Facebook Twitter Linked-in

5 Aralık 1934’te kadına seçme ve seçilme hakkı tanındığı bir ülkede, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fetvalarında, ders kitaplarında kocaya "boş ol" sözüyle kadını boşayabileceğine dair ifadelere rastlamak, inandırıcı gelmese de gerçek böyle.

Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından dokuz ay önce Şubat 1923’te kadının toplumdaki rolü üzerine şöyle demişti:

“Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir.”

Kadına, 3 Nisan 1930 tarihinde belediye, 26 Ekim 1933’te köy ihtiyar heyeti ve muhtarlık seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır. 1934’te kadına seçme ve seçilme hakkı tanınmasıyla 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili olmuştu. Ülkemizde, kadınlara seçme ve seçilme Fransa, Belçika, İtalya ve İsviçre gibi pek çok Avrupa ülkesinden önce tanındı.

1935’te yapılan seçimlerde 399 milletvekilinin 18’i kadın olup kadın oranı % 4.5 idi. Bu haliyle dünyada 21. sıradaydı. 1 Kasım 2015 milletvekilliği seçimlerinde ise 550 milletvekilinin 81’i kadın olup kadın oranı % 14.7’dir. 2014 yılı yerel seçimlerinde kadınlarımız; % 10.7 ile belediye meclis üyeliğinde, % 4.3 ile il genel meclisi üyeliğinde, % 3 ile belediye başkanlığında ve % 1.2 ile muhtarlıkta temsil edilmektedir. Kadın milletvekili oranı Birleşmiş Milletler’e göre % 22 iken, bizde oran %14.7’dir. Bu haliyle Türkiye dünyada 91. sırada yer almaktadır.

Bu oranlar gösteriyor ki; kadınımız siyasette yeterince temsil edilmiyor. Anayasa’da, siyasi partiler ve seçim yasalarında, parti tüzüklerinde, kadınların daha fazla temsil edilmesi noktasında düzenlemeler yapılmalıdır. Kadına yönelik saldırı ve cinayet sonrası ilgili kurumlar rehabilite edici yöntemlere başvuruyor ama sorunun köklü çözümü eğitimde. Küçük yaştan başlayarak kadın-erkek eşitliğinin içselleştirilmesinin sağlanması gerekir. Dolayısıyla sorunun kaynağına inmeden olumsuz davranış başa geldikten sonra çözüm arayışları gerçekçi değildir. 

Diyanete ve yeni müfredata dayalı yazılan ders kitaplarıyla kadının durumu, geriye götürülüyor.

Diyanet’in kocaya çok eşlilik ve “boş ol” fetvaları

Diyanet İşleri Başkanlığı “ ‘Boşarım’ demekle boşanma meydana gelir mi?” sorusuna şu yanıtı veriyor:

Boşama, kişinin eşine söylediği “Boşsun”, “Boş ol”, “Boşadım” veya “Karım boştur” gibi boşama iradesini ortaya koyan “şimdiki veya geçmiş zamanlı” ifadelerle ya da mahkemenin kararıyla gerçekleşir.”

           Diyanet, mahkeme olmaksızın sözle de erkeğin karısını boşayabileceğini savunuyor.  Diyanet “Boşama yetkisinin eşe veya başkasına devredilmesi mümkün müdür?” sorusuna verdiği yanıtta da “boşama yetkisi prensip olarak kocaya verilmiştir” diyerek kadına bu yetkinin verilmediğini ima yoluyla dile getiriyor.             

MEB’ten kocaya çok eşlilik 

Müfredat ve MEB ders kitaplarında da eşitlik ve kadın hakları konusunda geriye gidildi. Fıkıh ders kitabının 157. sayfasında kocanın kadını boşaması şu şekilde düzenlendi: Boşama iki tarafa da tanınmış gibi gösterilse de Fıkıh Okumaları kitabında boşanmada başvurulan yöntemlerden biri olarak düzenlenen Talak, “belirli sözler kullanılarak tek taraflı irade beyanı ile evliliği sona erdirmek” olarak tanımlanıp “öncelikle kocanın hakkı” sayılmıştır.

Mahkemeye başvurulmadan boşanmanın önü açılıyor. Bakara suresinin 229. ayetine de dayanılarak bu durum pekiştiriliyor:

“(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helal olmaz. Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur.”

Dolayısıyla Fıkıh ders kitabında bahsedilen boşama da, kocanın karısını boşamasıdır. Dahası görüldüğü gibi sadece erkeğin boşaması değil aynı anda kadının kızkardeşi, halası, teyzesi ile olmamak koşuluyla erkeğin çok eşli olabileceği de dile getiriliyor.

Dahası “Fıkıh Okumaları” ders kitabında da bir erkek eşini üç kez “boş ol” diyerek boşarsa onunla yeniden evlenebilmek için eşinin bir başka erkekle evlenip boşanması veya yeni kocanın ölmesi gerekir. İfade aynen şu şekildedir:

“Kocanın sahip olduğu boşama hakkı üçle sınırlı olup birinci ve ikinci boşamadan sonra koca belirli şartlarla karısı ile evliliği devam ettirme hakkına sahiptir. Ancak üçüncü boşamadan sonra [beynûnet-i kübrâ (büyük ayrılık)] koca, boşadığı karısının bir başka erkekle sahih bir şekilde yapacağı ikinci evliliğin, boşanma ve ikinci kocanın ölümü ile normal bir şekilde sona ermeden ve kadın iddetini bitirmeden onunla tekrar evlenemez.”

Bu kitapta bu evlilikte yeni koca ile zifaf olmadan önceki kocaya dönülemeyeceği şöyle yazılmıştır:

“Üç talakla boşanan eşlerin tekrar evlenebilmeleri için boşanan kadının başka biriyle evlenmesi ve bu evliliğin hilesiz, sahih bir şekilde ve evlilik amacına uygun olarak yapılması ve zifafın gerçekleşmesi gerekir.”

Anneleri ile zifafa girilmeyen üvey kızlarla evlenilebilirmiş

“Fıkıh Okumaları” ders kitabında bu konuda şu yazılıdır:

“Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız –eğer anneleri ile zifafa girmediyseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur-, öz oğullarınız karıları, iki kız kardeşi (nikah altında) bir araya getirmeniz ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır ve çok merhamet edicidir.”

Bazı ders kitaplarındaki metin ve görsellerde, kadın çalışma hayatından ziyade evde gösterildi, ev kadını ve anne olarak betimlendi. Ders kitaplarında kadınlarla ilgili şu ifadeler yer almaktadır:

Kölelik ve cariyelik,

Cariyenin kendi sahibesini doğurması kıyamet alameti sayılıyor,

Kadın evlenmesinde denklik ölçütü aranıyor,

Erkek, kadınlar akraba değilse birden fazla kadınla evlenebilir,

Boşama yetkisi kocaya ait,

Boşama için kocanın mahkemeye gitmesine gerek yok, “boş ol” demesi yeterli,

Anneleri ile zifafa girilmeyen üvey kızlarla evlenilebilir,

Miras payı Medeni Yasa’ya değil ayete göre düzenlendi,

Kadının “açmasına izin verilen avreti; yüzü, bilekleriyle birlikte elleridir”,

Elbise, karşı cinsin dikkatini çekmemeliymiş,

Nafaka varken mehir düzenlendi,

Kadına bakmak haram,

 Mezheplere göre avret yeri farklılığı,

 Kürtaj cinayettir.

Estetik yasak,

Tekfir eden (dinden çıkan) erkekse Müslüman bir kadınla evlenemez,

Dinini ve ahlakını beğendiğiniz dünürün oğluna kızınızı vermezseniz yeryüzünde fitne ve bozgunculuk olurmuş,

Tarih yazıcılığında kadının rolü çıkarıldı,

Kadın, eşinin sevmediği kimseleri evinize sokmamalı ve hoşlanmadığı kimselerle konuşmamalı imiş.

Tekfir eden (dinden çıkan) erkekse Müslüman bir kadınla evlenemez.

Bu ifadelerin fetvalar ve ders kitaplarından kaldırılması için eğitimle sendikaları, dernek ve partiler harekete geçmelidir.

 

NOT: Ders kitaplarındaki ve Diyanet fetvalarındaki durumu görmek için GAYRİMİLLİ EĞİTİM ve DİYANET’İN FETVALARI kitaplarımı okuyabilirsiniz.

 

Tarihçi

Mustafa SOLAK


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —