Bıkmadan, usanmadan Cumhuriyet devriminin yarattığı bir aydın sorumluluğuyla çalışmalarını yazılarıyla sürdürdüğü için “Sümer Kraliçesi” tanımlamasıyla anılan M.İlmiye Çığ’ı 19 Kasım Salı günü Mersin Akbelen şehir mezarlığında toprağa verdik. Bütün canlılar doğar, yaşar ve ölürler. Hiçbir ceset öbür Dünyaya göç ederken yanında bir şey götüremez. Ancak hayatta yaşadıklarından, yaptıklarından, söylediklerinden vs. bu Dünya ve insanlığa faydalı veya zararlı bir şeyler bırakıyor.
Muazzez İlmiye Çığ’ın ardından çok sayıda övgülü sözler edildi. Yazılar yazıldı. Bu kimselerin çoğu onu tanımış, kitaplarını okumuş, çalışmalarını izlemiş veya benim gibi bizzat tanışıp sohbet etmiştir. Fakat M.İlmiye Çığ’ın ölümünün ertesinde cılız sayıda da olsa bazı kişilerce sosyal medyada Sayın Çığ’ı adeta kötülükler meleği gibi tanıtıp, anlatan, yazılar, yorumlar başlatıldı.
Bilim hayatında mutlak doğru yoktur. Bu nedenle unvanı ne olursa olsun her insan gibi M. İlmiye Çığ’ın da yaşarken eksiği, yanlışı, hatası olmuştur. Ama insanların doğru veya yanlışlarının mihenk taşı hayatında yaptığı faaliyet ve eylemlerinin bütünü üzerinden düşünerek 100 üzerinden puantajını yapmak gerekir. Çünkü hayatının % 70-% 80 ini insanlığa, bilime, halka, tarihe, aydınlanmaya ve araştırmalara emek veren biri Cumhuriyetin kültür hazinelerinden sayılır. İşte Muazzez İlmiye Çığ o hazinelerden biriydi.
Uygarlıklar beşiği Asya’da, Kavimler kapısı Anadolu’nun vicdan, ahlak, zenginliğinin öğrettiği “terbiyede” önemli bir gelenek şudur; Bir kişinin sağken yüzüne söylemediğiniz veya söyleyemediğiniz tenkit yâda suçlamaları ölünce (cevap veremez) fırsatçılığıyla söylemek, yazmak, yaymak ancak ya kötü niyetle, yâda intikamcı mantıkla veyahut ta öleni hasım görenlerin “görevlendirdiği” kişilerce yapılabilir. M.İlmiye Çığ’ın ölümünün hemen ardından bu karalama kampanyasını başlatanlar sayın Çığ’ı 45 yıl önceki bir vakfın şaibeli işlerine ortak ve sorumlu göstermeye çalıştılar. Bunu da solculuk ve Atatürkçülük maskesiyle yapıyorlar. Ardından da saldırıyı şöyle bir kılıfla süslüyorlar. (İlmiye Çığ, ne akademisyen ne profesör nede bilim insanıdır) “O sadece basit bir yazardı.”
Bizde onlara soruyoruz. Dünya da ve Türkiye’nin birçok bilim adamı ve akademisyenine kaynak olan 20 den fazla kitaplarını okudunuz mu? Çığ’ın Atatürk ile Cumhuriyet devrimlerini nasıl kavradığını ve anlattığı kitabını hiç açtınız mı?. Bilim insanı olmak için akademisyen veya profesör olma şartı yoktur. Halbuki tarih bize birçok icatçı ve buluşçunun unvan ve etiketsiz “alimler” de olabileceğini ispat etmiştir. (bunun için herkese Kaynak yayınlarından BATI’YI AYDINLATAN DOĞU GÜNEŞİ kitabını öneririm. Çünkü hayatın kendisi mezun olunamayan bir üniversitedir. Türk milleti bu ülkede, nice akademisyen, Prof, bilim adamı, ünvanlı ve etkili, yetkili, seçilmiş, atanmış ama emperyalizme hizmet eden cahil insan tanımıştır.
Zira bilgi veya bilim: “pratik deneyler sonucumda elde edilen bulgulara verilen addır.” Muazzez İlmiye Çığ’da araştırmalarıyla bunu yaptığı için unvansız ama bir bilim insanıdır. Bugün “liboşlara göre” en büyük bilim insanı Nobel ödülü alanlardır. Oysa vatanına, Cumhuriyetine, Atatürk’e çamur atarak bu ödülleri alan Orhan Pamuk’la Doran Acemoğlu’nu yazdıkları kendi kitaplarından tanıyoruz. Zaten ABD ve AB emperyalistleri Türk milleti ve gençliğini “milli tarih bilicinden koparmayı” ilan etmişti. Ama M.İlmiye Çığ bıraktığı ışık dolu çalışma ve eserleriyle tarihsel ve kocaman bir dağdır. Bu dağa atılan hamaset niyetli oklar, sinek vızıltısından ileri gidemez.
Bugün ülkemizin yaşadığı ihtiyaç ve mecburiyetleler, bizi yine emperyalizme ve onun liboşlarına karşı Atatürk, Cumhuriyet devrimleri ve Türk milli tarihi tarafında olmamızı gerektiriyor.
CUMHURİYETİN KIZI, MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ “ATATÜRK’ÇÜLÜĞÜYLE” BİLİNCİMİZDE YAŞAYACAKTIR.